Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî'nin (k.s.)vefa duygusu çok kuvvetliydi.
Bir gün Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî'ye (k.s.) kendi üstadının bir çocuğu gelir. Onu görünce hemen yerinden fırlar. Öyle bir fırlar ki kimse onun kalktığını fark edemez. Üstadının çocuğunun yanına vardığında: 'Benim bütün hayalimde, üstadımın bir çocuğunun bana misafir olması yatardı. Ben sizi gökte ararken yerde buldum.' der; dahası, üstadının bir çobanı bile gelse; hemen kalkıp kendi yerine oturtur, ona yatak serer ve hizmet ederdi.
Talebelerinden biri de şöyle anlatmaktadır: Seyyid Abdülhakim el-Hüseyni'nin (k.s.), Menzil köyünde bulunduğu sırada onu ziyarete gittik. Yanımızda Şah-ı Hazne (Şeyh Ahmed el-Haznevi k.s.)'nin köyünden Abdülmecid isminde bir sofi (derviş veya müntesibi) vardı. Seyyid Abdülhakim el-Hüseyni (k.s.), o zamanlar çok hasta idi. Sofiler grup grup yanına girip onu ziyaret ediyorlardı. Biz de bir grupla beraber onun yanına vardık. Seyyid Abdülhakim el-Hüseyni (k.s.)oturmuştu. Üzerine yorgan atılıyordu. Şeyh efendi üstadının köyünden gelen sofiyi görünce hemen ayağa kalktı. Tebessüm ederek sofiye 'hoş geldin!..' deyip hürmet ve ikramda bulundu.
Muhiplerinden biri onun vefasını şöyle anlatır: 'Seyyid Abdülhakim el-Hüseyni (k.s.)bizlere, 'Şah-ı Hazne (Şeyh Ahmed el-Haznevi k.s.)'nin evlatları geldiği zaman bana onların yanında hürmet etmeyin.' derdi.