Bir gün Diyarbakır'ın Silvan ilçesinin Ferhand köyünde, Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî Hazretleri'nin halifesi Seyda Molla Abdüssamed'in yanında okuyordum. Seydamız, bir gün talebelerin içine gelerek 'Ben, Kadir köyüne, Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî'yi ziyarete gidiyorum. Benimle gelmek isteyen var mı?" dedi. Benle bir arkadaşım gönüllü olarak gitmek istedik. Seydamız ile yola çıktık. O zaman nisanın sonu idi. Belki bir ay yağmur yağmamıştı, köylüler acizdi. Biz Kadir köyüne gittik. Sabahleyin oraya vardık. Seyyid Abdülhakim el-Hüseynî'nin evinin üstünde bir bahçe vardı. Sofiler kazıyor, çalışıyordu. Seydamız da çalışmaya, çukur kazmaya başladı. O kazıyor, ben de kumları atıyordum. Güneş biraz yükseldikten sonra saat dokuz-on gibi Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî geldi. Bizlere selam verip 'Kolay gelsin.' dedi. Daha sonra seydamıza dönerek 'Molla Abdussamed, millet çok mu yağmur istiyor?' dedi. Seydamız, 'Evet kurban, çok istiyorlar." dedi. Daha sonra Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî bizden ayrıldı. 100-150 metre kadar yürüdü. Bir buğday tarlasının içinde kıbleye doğru oturdu ve dua etmeye başladı. Nasıl dua ettiğini duymadık ama öğleden sonra bulutlar birbirine karıştı. Namazdan çıktığımızda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Yağmurun şiddetinden gideceğimiz yerlere kaçışarak gittik.Ben o yağmurun , Seyyid Abdulhakim el Hüseyni'nin (k.s.a.) himmetiyle yağdığını anladım.