Gavs (k.s) bir sohbetlerinde şöyle buyurmuştu: "Şah-ı Hazne'nin ilk halifesi Molla İbrahim'in henüz yeni halifelik aldığı sıralardı. Bir gün Şah-ı Hazne bana; "İbriği al, benimle gel!" diye emretti. Hemen ibriği alıp arkası sıra gittim. Köyden çıktık, biraz uzaklaştık. Bana, "İbriği yere bırak", diye emretti. Hemen ibriği bıraktım. Taharet alacağını zannettiğim için, arkamı döndüm ve beklemeye başladım. Birden Şah-ı Hazne sessizce gelip arkadan beni kucakladı, her iki kolumu da sıkıca tuttu. Şöyle dedi: "Benim soracaklarıma doğru cevap vereceğine Vallahi ve billahi ve tallahi diye yemin et!" dedi. Cevap verdim. "Soracağınız şeyler eğer bildiğim şeylerden ise, vallahi ve billahi ve tallahi doğru cevap vereceğim" dedim. Bana dönerek "Sen şeriat âlimisin, söyle bana bakayım. Bende Şeriata muhalif, munafıklık (hâşâ) alâmeti, Allah'ın emirlerine aykırı ne gibi hareketler görüyorsun. Yemin ettin, söylemek mecburiyetindesin. Söyle bana bileyim." dedi. Onun bu sözleri karşısında gözlerim yaşardı, boğazıma hıçkırık doldu. Tekrar yemin ettim. Vallahi de, billahi de tallahi de, sende zerre-i miskal kadar, şeriata uymayan bir hareket görmedim. Şeriata aykırı bir şeyin senden sadır olduğuna şahit olmadım. Hatta sende mekruhattan hilaful evlâ (En iyinin dışında) şeylerden bile görmedim.
Benden aldığı bu cevap üzerine beni bıraktı ve Allah'a hamdü senalar etti.